10 Ekim 2010 Pazar

Hz isa A.S. Hayat Hikayesi

İsrailoğullan'nın ileri gelenlerinden Imran artık iyice yaşlanmıştı. Karısı Hanne ile Kudüs'te yaşıyordu.
İmran, Hz. Süleyman'ın soyundan gelmekteydi.
Kudüs'te bulunan Beyt-i Mukaddes (Kutsal mäbed) de vaktini ibadet ile geçirirdi. Orada bulunan din adamlarının reisi idi. Karısı Hanne'nin hiç cocugu olmamıştı.

Çocuksuz oluşuna oldukça üzülmekteydi. Nerede bir küçük yavru görse gözleri yaşarıyor, onu özlemle seyrediyordu. Ne olurdu, Yüce Allah ona da bir küçük yavru vermiş olsaydı.
Hanne'nin günleri böyle üzüntüler içinde geçip gitmişti.
İçinden şöyle diyordu: "Ya Rabbi, eğer bana bir çocuk nasip edersen, andolsun onu Beyt-i Mukaddes'in hizmetine verecegim..."
Nihayet Hanne'nin duaları kabul oldu ve Yüce Allah ona bir.çocuk nasip etti. Sevinçten Hanne'nin içi içine sığmıyordu.

Ancak içine bir kuşku düşmüştü.
Çocuğu acaba erkek mi, yoksa kız mı olacaktı?
Ama kendisi erkek olmasını istiyordu. Çünkü Yüce Allah'a söz vermiş, yavrusunu Hak yoluna vermeye adamıştı.
O devirde Kutsal Mabedin hizmetinde ancak erkekler
çalışıyordu.
Imran çocuğunun doğumunu göremeden ahirete göçüp gitti.


Zamanı gelince Hanne nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu.
Buna çok üzülmüştü. Ama olsun çocugu vardı artık. İster erkek, ister kız ne farkederdi.
Çocuğun adını Meryem koydtılar.
Meryem gün geçtikce gelişti, büyüdü. Günü gelince annesi sözünü tuttu. Götürüp onu Beyt-i Mukaddes'e vermek istedi. Bu Kutsal Mabed'de Hz. Harun soyundan gelen insanlar bulunuyor, vakitlerini ilim öğrenmek ve ibadet ile geçiriyorlardı.


Yüce Allah'ın peygamberi Hz. Zekeriyya da onların başkanı konumunda bulunmaktaydı.
Hanne elinden tuttuğu yavrusu ile Kutsal Mabede varınca kendisini karşıyanlara şöyle dedi:
- Ey Allah'ın iyi kulları. Cok yaş yaşadım, artık ihtiyarlık elverdi. Bu vakte kadar bir çocuğum olmamıştı. Yüce Allah'a yalvardım,. Eger bana bir çocuk verecek olursa, onu Beyt-i Mukaddes'in hizmetine vereceğime dair söz verdim. Ama kader. Çocuğum erkek değil, kız oldu. Biliyorum, bu Kutsal Mabed'e kız çocukları alınmıyor.

Ne olur, beni kırmayın, Meryem'i kabul edin, ben de Yüce Allah'a karşı verdiğim sözü tutmuş olayım.
Kutsal Mabed'in hizmetlileri aralarında konuştular,   '' tartıştılar.
Simdiye kadar hiç böyle bir durumla karşılaşmamışlardı.
Bu çocuk aynı zamanda kendi başkanları olan ve bir süre önce vefat edem İmran'ın çocuğu idi.
Kabul etseler bile ona kim bakacak, kim büyütecekti?


Hz. Zekeriyya Hz. Meryem'in teyzesinin kocası aynı zamanda Beyt-i Mukaddes'deki hizmetlilerin reisi idi.
Bu nedenle çocuğu almak istedi. Diğerleri karşı çıktılar. Bu sevimli çocuğu aralarında pay edemiyor, herkes "Ben alacağım" diyordu.
Sonunda kur'a atmaya karar verdiler. Kur'a sonucu çocuk Hz. Zekeriyya'ya düştü. Hz. Zekeriyya, Hz. Meryem için özel bir oda yaptırdı.
Hz. Meryem artık bu odada kalacaktı. Bütün hizmetini Hz. Zekeriyya görüyor, onu besleyip büyütüyor, ona bilmediklerini öğretiyordu.


Hz. Meryem bu odada günlerini geçirmeye başladı. Vaktinin çoğunu Yüce Allah'a ibadet ile geçiriyordu.
Onun yanına Hz. Zekeriyya'dan başka kimse giremiyor, suyunu ve yemeğini yalnız o getiriyordu.
Günlerden bir gün yine Hz. Zekeriyya Hz. Meryem'in odasına girmişti.
Ona yiyecek ve su getirmişti.
Birden gördükleri karşısında şaşkına döndü. Hz. Meryem'in odasmda çok güzel bir sofra vardı.
Hz. Zekeriyya şaşkınlığını attıktan sonra:


- Ey Meryem, bu nedir? Bu yiyecekler nereden geldi böyle?
Hz. Meryem: "Ey Zekeriyya" dedi.
- "Yüce Allah tarafından bana böyle yiyecekler geliyor. Süphesiz Allah-u Teälä dilediğine hesapsız rızık gönderir."
Hz. Meryem temiz, iffetli, Allah katında değerli bir kul idi. O zamanındaki kadınların en hayırlısı idi.
Günler ayları, aylar yılları kovalamış, Hz. Meryem artık epeyce büyümüştü.


Kutsal Mabed'te kendisine ayrılan yerde günlerini ilim ve ibadetle geçiren Hz. Meryem güzel bir genç kız olup çıkmıştı.
Günlerden bir gün Hz. Cebrail insan şeklinde gelerek ona göründü.
Hz. Meryem oldukça korkmuş ve telaşlanmıştı.
Tanımadığı, bilmediği bir erkekle karşılaşmış olmak   u onu oldukça endişelendirmişti. Ona şöyle seslendi:


- Dogrusu ben senden, Yüce Allah'a şığınırim^^er; ... mümin bir kişi isen bana fenalık yapmazsın, yanımdan çekilip gidersin.
Hz. Cebrail'in ona bu şekilde görünmesi bir imtihan idi. Yüce Allah'ın meleği şöyle konuştu:
- Ben sana tertemiz bir oğul bağışlamak için Rabbinin gönderdigi bir elçiyim.
Hz. Meryem çok müjdeli bir haber almıştı. Arna yine de bu haber karşısında şaşırmış, telaşlanmıştı.
Nasıl oldurdu bu?

Kendisi evlenmemiş, bakire bir kız idi. Hiçbir erkek ona yaklaşmamıştı. Evlenmeden nasıl çocuğu olabilirdi
ki?     :
Hz. Cebrail'e şöyle cevap verdi:
- Benim nasıl bir oğlum olabilir? Bana bir insan dokunmadı. Ben iffetli bir kadınım.
Bunun üzerine Hz. Cebrail:
- Evet... söylediklerinde doğrusun. Ancak Rabbin buyurdu ki (Baba olmaksızın çocuk vermek) benim için çok kolaydır.



Bunu insanlara kudretimizi gösteren bir işaret, Isa'yı da (insanları kurtuluşa götüren) tarafımızdan bir nimet yapacağız.
Hz. Meryem artık anlamıştı. Bu insan şeklindeki melek Yüce Allah tarafından gönderilmişti. Öyleyse onun dediklerine inanması, ondan korkmaması gerekirdi. Yüce Allah ne demişse öyle olacaktı.        ir
Gercekten bir süre sonra Hz. Meryem hamile olduğunu anladı.


Bu durum onu sevindirdiği kadar utandırıyor ve oldukça korkutuyordu.
Çünkü hamile olduğu anlaşılırsa, diğer insanlar ona kötü göz ile bakacaklardı.
Böylece üzüntü ve korku dolu günler birbirini kovaladı durdu.
Hz. Meryem durumunu kimseye söyleyemiyordu. Nasıl anlatabilirdi?
Babasız bir çocuk doğuracağına kim inanırdı? Cok zor durumdaydı, sonunda dayanamadı.
Kutsal Mabed'ten kactı, Beytü'1-lahm denilen bir yere geldi. Arük doğum zamanı da neredeyse yaklaşmıstı.
Burada birkaç gün gecirdi ki doğum anı gelip çattı.
Hz. Meryem o sırada bir kuru hurma acağına yaslanmış duruyordu.
Sancıların şiddetinden hurmanın dallarına sarılmıştı.
Onun sarılması ile Yüce Allah tarafından verilen izin sonucu kuru hurma dallan bir anda yeşerdi. Meyve ile doldu taştı.

Hz Yunus A.S. Hayat Hikayesi

Geçmiş zamanlar Asurlular diye bir kavim vardı. Bu kavim Ninova şehrinde yaşardı. Ninova o vakitler en büyük şehirlerden biriydi. Hz. Yunus'ta Allah tarafından bu kavime peygamber olarak gönderildi. Hz. Yunus peygamber olduğu zaman 30 yaşındaydı.

Ninova halkı ticaret ile uğraşan zengin bir ahaliydi. Bu zenginlik halkın gözünü kamaştırıp doğru yoldan aynlmalarına neden oldu. Artık putlara tapıyorlardı. Ahireti düşünmez olmuşlardı.
Hz. Yunus Ninova'lılan Allah yoluna davet etti. Hz. Yunus'a çokça küfürler edildi. Ancak O, yılmadan, yorulmadan, sabırla tam 33 sene boyunca herkesi doğru yola çağırdı. Allah'ın emri ile belli zaman sonra başlanna bir felaket geleceğini anlattı.
Hz. Yunus'un söylediklerine inananlar da inanmayanlarda olmuştu. Hz Yunus Allah'tan izin almadan kavminden aynldı. Felaket günü yaklaşıyor, herkez Hz. Yunus'u anyordu. Fakat kimse bulamıyordu.

Hz. Yunus Dicle kıyısında bir gemiye bindi. Kendi ile birlikte gemiye binen başkalarıda olmuştu. Denize açıldılar.
Bu arada Ninova çok hareketliydi. Çünkü Hz. Yunus'un söylediği gün gelip çatmıştı.

Gündüz aniden güneş yok oldu. Her taraf karanlığa büründü. Etrafta çok korkunç sesler vardı. Herkes birbirine Hz. Yunus'u soruyordu. Şehirdeki putlan kırdılar. Allah'a düalar ettiler yalvardılar. Allah dualan kabul etti. Beklenen felaketi yaratmadı.



Hz. Yunus, ise gemideydi. Nasıl olduysa gemi gitmiyordu. Üstelik hiçbir sebebide yoktu. Gemi batmak üzereydi. Aralarında bir karar aldılar. Kur'a çekilecek ve bir kişi gemiden atılacaktı. Kur'a çekildi. Hz. Yunus çıktı.


Kur'ayı yenilediler tekrar Hz. Yunus çıkmıştı.
Hz. Yunus kalktı ve gömleğini çıkardı. Ailah'ın izni olmaksızın kavminden ayrılmıştı. Bu hatası hiç aklından çıkmıyordu. Gün batımında Allah'a tövbe ederek kendini engin sulara attı.


Yaptığı tövbeyi Yüce Allah kabul etti. Hz. Yunus'u kurtarması için büyük bir balık gönderdi. Hz. Yunus denizin sulanna gömüldüğünde, balık Hz. Yunus'u yuttu, Hz. Yunus'u karnında muhafaza etti. Daha sonra kıyıya geldiğinde Hz. Yunus'u kıyıya bırakıp uzaklaştı.


Hz. Yunus çok yorgundu, yürüyemiyordu. Sürünerek kumsala doğru ilerledi. Çevreye bakındı. Böcekleri ve zararlı hayvanları gördü. Oraya yığıhverrrüşti. Çok yakıcı bir güneş vardı. Yüce Allah bir bitki yarattı. Bu bitkinin adı Yaktin idi. Yaktin çok çabuk büyüdü.


Hz. Yunus'u güneşten ve böceklerden korudu.
Artık Hz. Yunus kendine gelmişti. Fakat nerede olduğunu biliyordu. Yola koyulmak için hazırhklar yaptı. Sonra yola çıktı. Çok uzun bir yolculuktan sonra Ninova'ya vardı.



Hz. Yunus nihayet kavminin yanına varmıştı. Ninova'da Hz. Yunus büyük bir sevgi ve saygıyla karşılandı, Hz. Yunus gördü ki putlar yok olmuş, kavmi yalnız ve yalnız Yüce Allah'a ibadet ediyordu.


Ninova'lılar, doğruyolu bulmuştu. Hz, Yunus çok sevindi. Gördükleri onu çok etkilemişti. Şükretti.
Hz. Yunus uzun yıllar kavmi ile beraber Allah'a ibadet ederek yaşadı.



Ölümünün yaklaştığı zaman Ninova'dan ayrıldı. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu.
Daha sonra bilinmeyen bir tarihte, bilinmeyen bir yerde öldü.


Hz. Yunus'un Asurlulardan ayn kalması ile beraber, kavim yeniden dinden uzaklaştılar. Bunun üzerine Allah Ninova şehrini düşmanlann işgaline izin verdi. Böylece Asurlular devleti yıkıldı.

Hz ilyas A.S. Hayat Hikayesi

Israiloğulları Şam ve Filistin civarlannda dağınık
vaziyette oniki kabile halinde yaşıyorlardı. Bu kabileler Hz. Yakub'un oniki oğlundan çoğalmışlardı.

Zarnan geçtikçe israilogullan tekrar döğru yqldan çıktüar. Allah'ta onların başına zalim bir hükümdar verdi. O sıralarda Ba'lbek şehrinde Lacib isimli bir hükümdar vardı.

Lacib'in Erbil adında bir karısı vardı. Lacib'in şehirden aynldığı günler karısı Erbil onun yerine bakardı. O da kocası gibi ata biner ve onun gibi emir verirdi.

Bu kadın aynı zamanda peygamber düşmanıydı.
Ba'l isimli puta tapıyorlardı. Bu nedenle Yüce Allah onlara Hz. İlyas'ı peygamber olarak gönderdi.
Hz. İlyas Ba'lbek'te doğmuştu. Peygamberlik vazifesi verilince Hz. İlyas, Yüce Allah'ın emri ile peygamberliğini kavmine açıkladı.

Halkın çogu Hz. İlyas'a inansada hükümdarın korkusundan imana gelmiyorlardı.
Hz. İlyas onlara şöyle seslendi;


- "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? O en güzeli yaratandır. Ey Ba'lbek halkı Alemlerin yaratıcısı olan Yüce Allah'ı bırakıp da Ba'l putuna mı tapacaksınız? Biliniz ki hepiniz yanlış yolu takip ediyorsunuz."



Ancak Israiloğullan Hz. İlyas'ı dinlemediler. Onu yalanladılar. Sonunda Hz. İlyas'ı memleketten sürgün ettiler.


Bunun üzerine Yüce Allah'ta Ba'lbek şehrine felaketler
gönderdi.
Yağmur yağmaz oldu. Hayvanların hepsi öldü. Büyük bir kurakhk başladı. Kuraklık Ba'lbek'e kıtlık getirdi.


Bu kurakhk yıllarında Hz. İlyas Ba'lbek'te gizlice
"T'
dolaşıyor, kendine inanan fakirleri ziyaret ediyordu.'
Allah Hz. İlyas'ın ugradıgı evlere bereket bolluk gönderiyordu. Bu bir mucizeydi.


Ba'lbek Hükümdannın o kadar mücevheri olmasma rağmen o bile açlık ile karşı karşıyaydı.
İsrailoğulları bu belanın geliş nedenini Hz. llyas'ı şehirden kovmalan neticesine bağladılar.



Bunun üzerine her yerde Hz. llyas'ı aradılar. En sonunda Hz. llyas'ı bulup şehire getirdiler. Yaptıklarından pişman olduklarını anlattılar.
Hz. İlyas da onlardan tövbe etmelerini istedi. Daha sonra Hz. İlyas Allah'a düa etti.


Duasında Allah'tan yagmur cfiledi. Yüce Allah ta onun
duasını kabul etti. Yeniden her taraf yemyeşil olmuştu.
İsrailoğullan sıkıntılı günlerinden kurtulmuşlardı. Ancak kısa sürmediki yine nankörlük yaptılar ve yoldan çıktılar.


Hz. İlyas'ı tekrar dinlemiyorlardı. Hepsi günahkar olmuştu.
Hz. İlyas ne kadar uğraşsada boşunaydı. İlyas Aleyhisseläm İsrailoğullarının doğru yola gelmeyeceğini iyice anlamıştı. Çok üzülüyordu.

Onlardan ayrılmak için Yüce Allah'tan izin istedi. Allah'ta o kavimden aynlmasına ve başka bir tarafa gitmesine izin verdi.

Hz Süleyman A.S. Hayat Hikayesi

Hz. Davud vefat ettiği zaman on dokuz oğlu vardı. Hz. Süleyman'da bunlardan biri idi. Hz. Davud oğiu Süleyman'ı çok çok severdi. Çünkü o daha küçücükken bile, insanlar arasında hüküm verirken oldukça doğru ve olgun kararlar vererek babasının gözüne girmişti. Bu yüzden oniki yaşında olduğu halde babası Hz. Davud'un vefatından sonra hükümdar olup ülkesini yönetmeye başladı.

Tahta çıkarken Yüce Allah ona:
- "Arzu ettiğin herşeyi sana vereceğim" buyurmuştu. Hz. Süleyrnan'da
- Ya Rabbi şüphesiz sen bağışta bulunanların en hayırlısısın. Öyleyse bana hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat bağışla. Bunun üzerine; Yüce Allah rüzgarlan cinleri hayvanları onun emrine verdi. Kuşların dilini ögretti. Hz. Süleyman kuşlardan, cinlerden ve insanlardan meydana gelen büyük bir ordu kurdu. Bu ordu ile isyancıları bastırdı.     s r

Hz. Süleyman ordusuyla uzun mesafeleri kısa zamanda
alıyordü' Karıncalar vadisinden geçerken, karıncaların
endişelendiğini farkedince onları ezmemeye özen
gösterdi.
Örduya su arayıp bulma gibi önemli bir görevi ofeh Çavuş Kuşu, uzun süredir ortalıkta görünmüyordu. Diğer kuşlarda onun nerede oldugundan haberdar değildi. Hz. Süleyman ise bu duruma oldukça kızmıştı. Çok geçmediki Çavuş Kuşu göründü. Telaş içinde Hz. Süleyman'ın huzuaına çıktı.

- Sizin bilmediğiniz bir'şeyi öğrendim. Sebe ülkesine ulaşüm. Orada hükümdar Belkıs'ı gördüm Allah'ı bırakmış puta tapıyorlar.
Hz. Süleyman önce inanmadı. Çavuş Kuşu habersiz aynlışının suçunu örtmek için bunlan uyduruyor sandı. Sonra Çavuş Kuşuna dönerek.
- Bakalırn doğru mu söylüyorsun. Şimdi bir mektup yazacağım. Bunu bahsettigin kadın hükümdara götürüp vereceksin.


Mektubu verdikten sonra aradan ayrılıp bir yere gizlen.
Mektubu okuduktan sonraki tavrını bana haber ver.
Belkıs mektubu alınca çok heyecanlandı. Vezirlerini toplayıp durumu haberdar etti.
- Süleyman isminde bir hükümdardan mektup aldım. Güneşe tapmayı terketmemizi, bir olan Allah'a ibaret etmemizi istiyor. Ne yapalım.
- Vezirler, korkmadıklannı gerekirse savaşabileceklerini
söylediler.


Ancak Belkıs sultan işi barışçı yoldan halletmeyi düşünüyordu. Bu nedenle Hz. Süleyman'a hediyeler göndermeyi daha uygun buldu.
Bütün bu olanları izleyen Çavuş Kuşu, gördüklerini Hz. Süleyman'a bildirdi.
Hz. Süleyman elçileri karşılamak için büyük hazırlıklar yaptırdı. O kadar muazzam bir karşılama töreni yaptırdıki elçilerin adeta dili tutuluverdi. Gördükleri saltanat onlan büyülemişti.


Hz. Süleyman'ı dinlerken onu hayran hayran
süzmekteydiler.
- Hediyeleriniz için çok sağolun. Görüyorsunuz ki Yüce
Allah bana bol bol nimetler vermiş. Sizin hediyelerinize
ihtiyacım yok. Beni memnun etmek istiyorsanız  
Güneşe tapmayı bırakınız. Yalnız Yüce Allah'a ibadet
ediniz. Eğer söylediklerimi kabul etmezseniz, ülkenizi bu
gördügünüz muhteşem ordumla darmadağın ederim.


Elçiler bu muhteşem manzara karşısmda zaten ürpermişlerdi. Hz. Süleyman'ın sözleriyle iyice titrediler, "Emredersiniz" diyerek oradan aynldılar.
Sebe hükümdan Belkıs elçilerin anlatükian karşısında çok şaşırmış ve oldukça da etkilenmişti. Hz. Süleyman'a karşı direnemeyeceğini, anlamıştı. Çaresiz onun dediklerini kabul edecekti. Hz. Süleymanja gitmeye karar verdi. Vezirleride onaylamışlardı.


Belkıs yola çıKmadan önce, dünyada daha bir benzeri
olmayan eşsiz tahtını sağlam bir sandığa yerleştirip,
sadece kendinin girebildiği bir odaya kilitledi.
Hz. Süleyman, Belkıs'ın iman etmeye niyetli olduğunu biliyordu. Bir mucize göstererek onların imana gelmelerini kolaylaştırmak istiyordu.
Bu nedenle emrinde çalışan bütün insanları, cinleri ve hayvanlan bir araya topladı.


- Belkıs bize geliyormuş. O buraya gelmeden onun tahtını bana getirecek biri var mı içinizde.
Vezirlerinden bilgili ve oldukça dindar birisi Hz. Süleyman gözünü açıp kapayıncaya kadar Belkıs'ın tahtını getirivermişti.
Hz. Süleyman tahtı inceledikten sonra biraz degiştirmelerini emretti.
Billurdan bir saray yaptırıp tahtı buraya yerleştirdi.


Hz. Süleyman Belkıs'ı karşüayıp doğruca bu saraya getirtti. Belkıs tahtı görünce şaşkınlıktan donakaldı. "Tıpkı benim tahtım" diye mınldanıyorken, Hz.
Süleyman;
- Sizi karşılamak için ülkenizden getirttim buyrun oturun.
Belkıs tahta oturacakken etekleri ıslanmasın diye eteğini toplayacaküki, Hz. Süleyman havuzun üstünün camla kaplı oldugunu eteğinin ıslanmayaca§ını söyledi.


Belkıs her geçen an dahada şaşırıyordu. Gördükleri onun imana gelmesine yetmişti. Güneşe tapmakla ne kadar hata ettiğini anlıyordu. Işte Yüce Allah peygamberi olan Hz. Süleyman'a neler neler vermişti.
Belkıs imana gelmişti. Alemlerin tek yaratıcısı Yüce Allah'a inandıgmı açıkladığında, ortalığı sevinç çığhklan kaplamıştı. Hz. Süleyman daha sonra Belkıs ile evlenip onu kendi ülkesine hükümdar olarak gönderdi.


Hz, Süleyman 40 yıl saltanat sürmüştü. Vefatına yakın bir saray yaptınyordu. Yine birgün inşaatı kontrole gelmiş asasına yaslanarak çalışanları seyrediyordu.     . Ancak asaya yaslanmış bir vaziyette ruhunu Yüce Allah'a teslim etmişti. Cinler bu durumu farketmemişlerdi. Olacakları ewelden bildiklerinı sanan cinler Hz. Süleyman'ın vefatını anlamamışlardı.         Hz. Süleyman asasına yaslanmış vaziyette günlerce kaldı.


Hiç kimse yanına gelip birşey sormaya cesaret edemiyordu. Bu sırada bir ağaç kurdu Hz. Süleyrnan'ın asasını kemiriyor, her geçen gün iyice yontuyordu. Mabedin inşaatı bittiği zaman ağaç kurduda asayı içten içe yeyip bitirmişti. Bu duruma gelen asa Hz. Süleyman'ın ağırlığını taşıyamayınca çatırdayıp kırılmıştı. Dolayısıyla Hz. Süleyman'da yere devrilmişti.
Bu olaya şahit olan insanlar ve cinler hemen koştular. Birde gördüler ki Hz. Süleyman çoktan vefat etmişti.


Bunun üzerinc cinler kendi aralannda.
- Eğer.biz olacakları, görünmeyen gizli şeyleri bilmiş olsaydık Hz. Süleyman'ın öldüğünden haberimiz olurdu. Demekki bu söylenenler yalanmış.
Böylece Yüce Allah Hz. Süleyman'ın vefatı ile onlara gereken derside vermiş oluyordu.

Hz Davut A.S. Hayat Hikayesi

Hz. Musa'dan sonra, Hz. Yuşa peygamber olmuştu.
İsrailoğulları'nı çölden çıkardıktan sonra Şeria nehrinin yanına kadar getirmiş oradanda. Eriha şehrini kuşatmıştı.

Eriha'yı savaşarak ele geçirdikten sonra mukaddes topraklara kavuşmuşlardı.
Hz. Yuşadan sonra Israiloğullarında Hakimler devri başlamıştı. Bu devirde İsrailoğullan'nın başına Amalikalıların acımasız hükümdarı Calut bela olmuştu.

Oldukça gaddar olan bu dev cüsseli Calut, İsrailoğullarına sürekli baskı yapıyor, onları devamlı zor durumda bırakıyordu. Üstelik İsrailoğullan için manevi önem taşıyan Tabutu'da ele geçirmişlerdi. Şimdide mukaddes toprakları kaybetme tehlikesi ile karşı kärşıya bulunuyorlardı.


Sonunda kendilerine yeni bir önder yeni bir kumandan aramaya başladılar. Bu nedenle Hz. IsmaiTin yanına gittiler ve şöyle dediler;
- "Bize bir lider gerekmektedin O lider ne derse biz onu yaparız."


Hz. Ismail liderlik için Talüt'u seçti. Ama Talüt'un malı, mülkü olmadığından İsrailoğulları ona itiraz ettiler.
Aradan günler geçti. Amälika kavmi, İsrailoğullan için
kutsal sayılan Tabüt'un çevresine pislemeye başladılar. Bunu duyan İsrailogulları oldukça üzülüyorlardı.


Daha sonra Yüce Allah'ın bir mucizesi gerçekleşti. Tabut'un çevresine pisleyen amansız bir hastalığa yakalanıyordu. Bunun üzerine Calüt Tabüt'u iki öküzün üstüne koyarak çöle yolladı. Oküzler Tabut'u doğruca Talüt'un evine getirmişlerdi.


Bu mucize karşısında İsrailogullan Talut'un liderligini
kabul etmek zorunda kalmıştı.
O günden sonra savaş hazırlıkları yapıldı. İsrailoğulları savaş için hazırlandıktan sonra yola koyuldular. Sıcak çöllerde uzun süre yol aldılar. Dinlenmek için bir dağm eteğinde durdular. Talut askerlerine şöyle seslendi;


- "İsrailogulları! Bu dağı geçince bir nehir göreceksiniz. Nehri geçer geçmez savaş başlayacaktır.
Ancak Yüce Allah sizi bu nehirde imtihan edecektir. Kimse bu sudan içmesin, yoksa savaşma gücünüzü yitirirsiniz. Sadece serinlemek için bir avuç suya izin vardır."


İsrailoğullan dağı aştılar ve nehire vardılar. Ancak pek çoğu Talüt'un dediklerini unutmuştu. Çok az kimse suyu içmemişti. Suyu içenlerin savaşma gücü kalmamıştı. Hepsi suyun kenarında yığılıp kaldılar.
Talüt çok az askeri ile karşıya geçmişti, Calüt'un ordusu daha nüfuslu, ath ve silahlı idi.


Savaş başlamış ortalık bir anda çığhklar ve at sesleriyle
inler olrnuştu. r
Savaş iyice hızını arhrmıştı ki, Calüt meydanın ortasına
çıkarak kendisi ile teke tek dövüşecek bir asker istedi.
Calüt iri yan oldugu için herkes ondan korkuyordu. Az
sonra bir ses duyuldu;

- "Ey Calut seninle ben dövüşecegim."
Bu cevabı veren Hz. Davud idi. Hz. Davud genç idi çobanhk yapıyordu ve oldukça iyi sapan atardı. Calüt, Hz. Davud'u karşısında görünce onunla alay etmeye başladı. Çünkü onu önemsemiyordu. Calut atı ile Hz. Davud'un üzerine hızlı gelmeye başladı.


Hz. Davud'un elinde bir bıçak ile sapandan başka birşey yoktu. Calüt iyice yaklaşınca Hz. Davud elindeki sapan ile onu avladı. Calüt atından düşmüştü. Daha sonra Hz. davud hızla atılıp elindeki bıçak ile Calüt'u öldürdü. İsrailoğullan savaşı bir avuç insan ile kazanmışlardı.


Sonraki zamanlarda Talüt kızını Hz. Davud ile evlendirdi. Talüt öldükten sonra yerine Hz. Davud geçti. Hz. Davud hükümdar olarak ç'ahştıktan bir müddet sonra peygamber oldu. Böylece Hz. Davud hem peygamber hem'de padişah olan ilk insan olmuştu.


Devletinin parasını yememek için demirden zırh yapıp satmaya başladı. O artık geçimini böyle sağlıyordu. Hz. Davud'a dört büyük kitaptan biri olan Zebur gönderildi. Hz. Davud, Zebur'u her zaman okurdu. Herkes onu dinlerdi.  Sesi çok güzeldi. O yüzden dinleyenler çok etkilenirdi.


Hz. Davud tsrailogullan'nı refaha kavuşturnıuştu. "^ Ancak İsrailogulları tekrar azmıştı. Yeniden doğru yoldan çıkmaya başladılar.
Hz. Davud vfefatına kadar İsrailoğullarına Yüce Allah'ın vahiylerini anlatmaya devam etti.

Hz Musa Hz Harun A.S Hayat Hikayesi

HZ. MUSA ile HZ. HARUN
Hz. Yakûb'un neslinden gelen kavme İsrailoğullan denilir. Bu kavim yaklaşık 10 asırdır Mısırda yaşamaktaydı. Nil sayesinde bolluk ve bereketler ülkesi olan Mısır'ı Firavunlar idare ediyordu. İsrailoğullarının sayısı her geçen gün dahada artıyordu.
Bu durum Mısın idare eden Firavunlan çok korkutuyordu.

Çünkü birgün Mısın Israiloğullarına kaptıracaklarından korkuyorlardı. Bu korku zalim Mısır Firavununu daha da acımasız hale getirmişti. Bu yüzden İsrailoğullarını rahat bırakmıyor onlara her türlü ızdırabı çektiyordu. Onlara türlü türlü eziyetler ediyor, ellerindeki malları mülkleri alıyordu.
Firavun birgün gördüğü rüyanın etkisiyle oldukça korkmuş ve kahinlerini falcılarını çağırtmışti.


Kahinler Firavunun rüyasını şöyle tabir etmişlerdi.
- Ey Firavun! Senin sonun yeni doğacak bir erkek İsrailoğlunun eli ile olacak.
Bunun üzerine, İsraillilerin çoğalmasından zaten endişe duyan Firavun şu emri verdi.
- Yeni doğan İsrailoğullarını öldürün!
Böylece Firavunun askerleri yeni doğan erkek çocuklannı öldürmeye başladılar.

Israiloğulları soyundan gelen İmran'ın bir oğlu oldu.
Ogluna Musa adını koydu. İmran hanım oğlu olduğu
için çok üzülüyordu. Oğlunu üç ay herkesden gizledi.
Fakat çok korkuyordu. Sonunda Yüce Allah anneye
şöyle buyurdu:
- "Bir sandık yap. Musa'yı içine koy ve Nil nehrine bırak."
Anne Allah'ın buyurduğu gibi yapmıştı. Nil nehri Musa'nın sandığını Firavun'un sarayına kadar götürdü.

Saraydakiler sandığı görünce çok şaşırdılar. Firavun sandığı getirmeleri için emir verdi. Sandığı açtıklarında Musa'yı gördüler. Firavun çocuğun öldürülmesini söyledi. Ancak Firavun'un hanımı Asiye Musa'yı yanına almak istedi. Firavun kabul etmişti. Ne varki
Asiye Musa'yı emziremiyordu. Birçok süt anne gelmesine karşın Hz. Musa hiçbirini emmiyordu. Musa'nın ablası sarayda çalışıyordu. Izin alarak annesini saraya getirdi.

Üç gün sonra nihayet Musa emmeye başladı. Hiç kimse Asiye'nin Hz. Musa'nın annesi olduğunu bilmiyordu. Yıllar böyle geçti. Artık Hz. Musa sarayda bir prens gibi büyüyordu.
Günlerden birgün Hz. Musa çarşıya çıkmıştı. Bir İsrailli ile bir Mısır'lının kavga ettiklerini gördü. Mısırlı sürekli vuruyordu. Musa onlan ayırmak istedi. O sırada Mısır'lıya vurmak zorunda kaldı.


Ancak vuruşu biraz sert olmuştu. Mısır'lı oracıkta ölmüştü. Bunun üzerine hızla oradan uzaklaştı. Saraya dönmüştü. Allah'a yalvardı ve tövbe etti. Üstelik öldürmek için vurmamıştı. Musa'yı gören olmamıştı. Ertesi gün Musa şehirde gezerken aynı israillinin yine kavga ettiğini gördü. İsrailoğulunu azarladı ve kavgayı ayırmak için araya girdi. Fakat İsrailoğlu korktu. Musa'nın kendini vuracağını zannetti ve şöyle dedi;

- Musa.. Musa.. Dün bir Mısırlı'yı öldürdün. Bugün de beni mi öldüreceksin?
Kimse birgün önce ölen adamı kimin öldürdüğünü bilmiyordu. Ama şimdi herkes haberdar olmuştu. Musa hemen oradan ayrıldı. Artık Musa'nın adam öldürdügünü herkes biliyordu. Bunun üzerine Mısır'ı terkedip yollara düştü. Mısırdan çok çok uzaklaşmış, Medyen'de bir kuyunun yanıbaşında oturuyordu.

Öte yandan orada bulunan diğer insanlarda hayvanlannı sulatıyorlardı. Birden birşey Musa'nın dikkatini çekti. Koyunlannı sulatmak isteyen iki kız, kuyu başına inmiyor, dolayısıyla koyunlarınıda sulatamıyorlardı. Bunun üzerine Musa şefkatle sordu.
- Neden koyunlannızı sulamıyorsunuz?
Kızlar cevap verdi

- Once halk sulayacak sonra da biz. Biz kadınız ve zayıfız. Babamız yaşı ilerlemiş bir ihtiyar oldugu için biz buradayız. Bunun üzerine Hz. Musa hemen harekete geçti. Ve kadınların koyunlannı suladı. Kızlar teşekkür edip oradan ayrıldılar. Şimdi Musa nereye gidecekti? Kuyunun başında biraz dinlenmek için oturdu.
Kızlar da eve gitmişler ve Hz. Musa'nın yardımını
babalanna anlatmışlardı.

İhtiyar baba, Hz. Musa'yı misafir etmesi için kızlardan birini Hz. Musa'nın yanına gönderdi. Az sonra Hz. Musa kız ile beraber eve geldi. İhtiyara başından
geçenleri anlattı. Bunun üzerine ihtiyar şöyle dedi;
- "Korkma, artık bundan sonra güvendesin. Ben de Allah'ın peygamberlerinden Şuayb'ım. Eger benim yanımda sekiz yıl çalışırsan kızlarımdan birini sana nikahlarım.

Musa kabul etti ve çalışmaya başladı ve bu sekiz seneyi doldurdu. Daha sonra zevcesi ile beraber yola koyuldu. Gece olmuş ve çöl bayağı soğumuştu. Isınmak için ateşe ihtiyaçlan vardı. İleride bir ateş gördüler. Musa hanımını orada tuttu ve ateşe doğru tek başına ilerledi. Oraya vardığında şöyle bir ses duydu;
- "Ey Musa, Ben senin Rabbinim. Hemen
ayakkabılannı çıkar, çünkü sen mukaddes vadi
Tuva'dasın"

Sonra Yüce Allah vahyetti;
- "Ben seni peygamberliğe seçtim. Şu sağ elindeki nedir ey Musa?"
- "O asamdır."
Yüce Allah buyurdu;
- "Onu yere bırak"
Musa'da öyle yaptı ve gördü ki asa yılan olmuştu.
Ällahü Teäla şaşkınlıktan donakalan Musa'ya yeniden buyurdu.
- "Onu tut! Korkma, biz onu yine eski haline çevireceğiz."
Sonra Yüce Allah şöyle buyurdu;
- "Ikinci bir mucize olarak elini koynuna koy, kusursuz olarak bembeyaz çıksın."

Daha sonra Allahü Tealä Musa'yı Firavun'a gonderdi.
Firavun ile konuşmasını istedi
Bunun üzerine Hz. Musa;
- "Ey Rabbim, lisanımın açılmamasından korkuyorum; Onun için kardeşim Harun'a da peygamberlik ver."
Onunla sırtımı kuvvetlendir.".


Allahü Tealä, Harun'a da peygamberlik vermişti.
Hz. Musa ile Hz. Harun, Yüce Allah'a, Firavun'un kötülük edebileceğini bu yüzden endişeleri olduklarını söylediler.
Ancak Yüce Allah onlara: "Aklınıza gelenlerin bışınıza gelmesinden korkmayın. Çünkü ben sizinle beraberim.

'Herşeyi işitiyor ve görüyorum. Onun zulmünden sizi koruyacağım.
Hz. Musa ile Hz. Harun, Rab'lerinin emrine uyup, Mısır'a Firavun'a gittiler.
Firavun yıllar sonra Hz. Musa'yı kardeşi ile birlikte karşısında görünce çok şaşırdı. Üstelik Hz. Musa'nın kendini Hak yola davet etmesine de çok kızmıştı.

Onu nankörlükle suçladıktan sonra. Işlediği cinayeti hatırlatıp, Hz. Musa'yı suçladı. Ancak Hz. Musa masum olduğunu olayın bir kazadan ibaret olduğunu söyledi.
Ancak Fıravun, Hz. Musa'nın başına kakmaya devam edip onu yediği ekmeğe nankörlük etmekle suçlayıp zor duruma sokmak istiyordu. Ne varki Hz. musa'nın verdiği cevaplarla köşeye sıkışan Firavun onu delüikle suçlarnaya başladı.

Peki seni Peygamber seçen Rabbin kimdır?
- Benim Rabbim bütün kainatı yaratan, insanları ve canhları besleyip büyüten, eşi ve benzeri olmayan, alemlerin yegane hakimi olandır.
Firavun iyice öfkelenmişti.
Peki bir delilin var mı? Bu söylediklerinin doğru olduğuna nasıl inanalım.
Bunun üzerine Hz. Musa, asasını yere attı.

Asa birden yılana dönmüştü. Elini cebinden çıkarınca eli bembeyaz olmuş. Müthiş bir ışık saçmaya başlamıştı.
Ancak Firavun ve yanındakiler bunu sihre yordular. Hz. Musa'nın mucizelerini boşa çıkarmak onun davasını hiçe indirmek için ülkenin dört bir tarafından sihirbazlannı davet etti.
Sihirbazların Hz. Musa ile karşılaşacaklan gün gelip çattı. Büyük bir kalabahk meydanı doldurmuştu.

Önce kimin hünerini göstereceği konusunda münakaşalar oldu. Ancak Hz. musa önce sihirbazların hünerlerini göstermelerini istedi. Sihirbazlar ellerindeki ipler ve bastonlan yere bırakıverdiler. Meydan büyüklü küçüklü yılanlarla doluvermişti. Hz. Musa ve halka, bu yılanlar hareket ediyormuş gibi gösterilmişti. Firavun sevinçten dört köşe olmuştu. Çünkü sihirbazlannın galip geleceğinden oldukça emindi.

Hz. Musa bütün bunların sihir olduğunu biliyordu. Bu nedenle hiç endişelenmedi. Elindeki asayı yere bıraktı. Asa ejderi andıran bir yılana dönmüştü ve kısa sürmediki hepsini yutmaya başladı. Bunun üzerine, gerçeği gören bütün sihirbazlar iman ettiler. Bu duruma oldukça sinirlenen Firavun bütün bu olanların bir komplo oldugunu, bu müsabakanın planlı olduğunu iddia etmeye başlamıştı. Sihirbazlara Hz. Musa'ya iman etmemeleri için uyanda bulundu.

Ancak sihirbazlar imanlarından vazgeçmeyince onlan zindana attırdı.
İsrailoğulları'da topluca iman etmişlerdi. Bunun üzerine paniğe kapılan Firavun, Israilogulları'na baskı ve zulmü arttırdı. İsrailoğulları çektikleri eziyet karşısında adeta Hz. Musa'ya isyan edercesine itaat ediyorlardı.
- Neler oluyor ey Musa. Sen peygamber olmadanda eziyet çekiyorduk. Şimdide işkence görüyoruz. Değişen ne oldu ki?

Bu durum karşısında Hz.'Musa onlara sabırlı olmalarını beklemelerini tavsiye ediyordu. Firavun'un yakınlarından da bazı kimseler Hz. Musa'ya iman etmişti. Bunlardan biriside Firavunun zevcesi Asiye idi. Firavun bu durumdan haberdar olunca ona da çeşitli işkenceler yaptı. Sonunda imanından asla vazgeçmeyen Asiye'yi öldürdü.

Yüce Allah işkencelerini arttıran Firavuna ders olsun diye felaketler göndermeye başladı. Önce Nil nehri taştı ve her yer sellere boğuldu. Daha sonra ülkeyi çekirgeler sürüsü kapladı, peşinden korkunç bir kıtlık başladı.
Bunun üzerine Firavun; "Eger bu belalar ortadan kalkarsa iman edecegini" bildirdi. Bunun üzerine Yüce Allah Hz. Musa'nın dualannı kabul etti.

Önce çekirgeler yok oldu. Mahsuller çoğaldı ve bolluk bereket yeniden geldi. Ama Firavun ve adamlan yine de iman etmediler. Üstelik iman edenlere baskı ve zulmü arttırdılar.
Yüce Allah, tekrar felaketler göndermeye başladı. Kurbağalar, bitler, Firavunu köşeye sıkıştırmış. Çaresiz bırakmıştı.

Her seferinde iman edeceğini bildiren Firavun, bu felaketler ortadan kalktıktan sonra yine iman etmemişti.
Hz. Musa'ya Mısır'dan çıkması için ilahi emir gelmişti. Kavmi İsrailoğullan ile birlikte filistine doğru gece gizli olarak yola çıktılar. Bu durumdan haberdar olan Firavun derhal askerlerini toplayarak onları takibe başladı. Kısa sürmediki İsrailoğullarına yetiştiler.

Firavun'un dev gibi bir ordu ile geldiğini gören, İsrailoğulları çok korkmuşlardı. Ancak Hz. Musa onlan sakinleştirdi.
- Ey İsrailoğulları korkmayınız. Yüce Allah sizi yıllar boyu süren işkencelerden nasıl kurtardı ise şimdi yine kurtaracaktır.
Yüce Allah'ın buyurmasıyla. Hz. Musa, asasını Kızıldeniz'e vurdu.

Asa denize değer değmez, denizin suları çekilmeye başladı. Ortadan yarılan su İsrailoğullarının geçmesi için müsait bir yol açmıştı. Bu mucize karşısında şaşıran ve o derece sevinen Israiloğulları bu yoldan geçerek karşı kıyıya geçtiler. Bu sırada onlara yetişen Firavun, hırsla onların gittiği yoldan peşlerine takılmıştı. Ancak tam denizin ortasına gelmişlerdiki birden sular çözülüverdi. Suların iki ucu bir birine ulaşınca, Firavun ve adamları suların altında kaldılar.

Olecegini anlayan Firavun, son anda imana gelmişti. Ancak Yüce Allah, onun imanını kabul etmedi. Böylece Firavun ve ordusu. Sulara kapılarak helak oldular.
İsrailoğuIIan böyle bir belayı Yüce Allah'ın sayesinde atlattıklan halde yine de Hz. Musa'yı hep üzmüşlerdir. Hz. Musa bu nankör kavim için yıllarca ugraşmıştır. Eriha şehrini kuşatırkende, hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Hz Şuayb A.S. Hayat Hikayesi

Arap yanmadasının kuzey batısında; Hicaz'la Filistin arasında, yeşil şirin ve büyük bir şehir vardı. Buranın adı Medyen idi. Medyen'in büyüklüğü ve zenginliğinin sebebi kervanların buradan geçmesi idi.

Öyle ki, Hindistan'dan gelip Mısır, Cezayir veya Tunus'a gidenler bu yolu kullanıyorlardı.
Medyen'e yakın Kızıldeniz sahilinde başka bir şehir daha vardı. Buraya da Eyke adı verilmişti.
Eyke ve Medyen o zamanın en zengin şehirlerindendi.

Ama bu zenginligi hile ve haram ile elde etmişlerdi. Bu şehirlerin insanları şehre gelen kavimlerden, kervanlardan haksız kazançlar elde ediyorlardı.
Şehire girişte kayaların arasında dar bir geçit vardı. Kervanlar buraya girdiğinde bozguna ugrar, yağma edilir, ellerindekiler zorla alınırdı.

Karşı koyanlar ise canlarından olurlardı.
Gelen, kervanlar sattıkları malların karşılığını alamıyorlardı. Medyen halkında ahläk kalmamıştı. Dürüst değillerdi. Bu kavgacı halleri bazen kendi aralannda da görülüyordu.

Dürüstlükten nasibini almayan, hile ile iş yapan bu kavme Hz. Şuayb peygamber olarak gönderildi.
Hz. Şuayb Yüce Allah'ın vahyettiklerini Medyenlilere anlattığında dalga geçer gibi dinliyor ve Hz. Şuayb'a inanmıyorlardı. Üstelik kendi yaptıklan putlara tapıyorlardı.



Hz. Şuayb bıkmadan, usanmadan büyük bir sabırla Medyen'lileri ibadete çagırıyordu. Yine bir gün . Medyenlilere şöyle seslendi:
- "Allah'tan korkmaz mısınız?
Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir
peygamberim.


Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Eksiltip hak yiyenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların mal ve haklarını gaspetmeyin. Putlara tapmaktan vazgeçip Yüce Allah'ın emirlerine itaat edin.
Bu sözlere inanmayan kavim birgün Hz. Şuayb'a şöyle dedi:


- "Eğer doğru sözlü isen, hemen üzerimize gökten
parça düşür de görelim."
Böyle dediler, çünkü Allah'ın azabından haberleri yoktu.
Hz. Şuayb Medyen halkını bıkmadan usanmadan defalarca hak dinine davet edip durdu.


Bunun üzerine Hz. Şuayb onları son defa uyarıp kendine inananlar ile birlikte Medyen'i terketti.
- Benim Rabbim herşeye kadirdir. Birkaç akrabama değil, Allah'a güveniyor, O'na sığınıyorum. Elinizden geleni geri bırakmayın.


Hz. Şuayb'ın ayrılışından sonra, Medyen halkı bir gece korkunç bir gürültü ile yataklarından fırladılar. Korkunç ses büyük bir zelzelenin habercisiydi. Hiç bir yere kaçamadılar. Yüce Allah'ın azabı çok şiddetli olmuştu. Tek canlı dahi kalmamıştı.


Hz. Şuayb daha sonra Eyke'ye gidip, Eyke ahalisini imana davet etmeye başladı ancak onlarında Medyen'lilerden farkı yoktu. Onlarda puta tapmaktan vazgeçmiyorlardı. Bunun üzerine Hz. Şuayb Allah'ın izni ile kendine inanlar ile birlikte Eyke'den ayrıldı.


Hz. Şuayb'ın Eyke'den ayrılmasından kısa bir süre sonra Eyke'lilerin başına gelecek felaket kendini göstermeye başladı.
Eyke'de çok büyük bir sıcaklık başlamıştı. Ağaçlar kuruyor, otlar sıcaktan yanıyordu.

 Sular durduğu yerde kaynıyordu, Sıcaklığa dayanamayanlar birer birer ölüyorlardı. Bu böyle yedi gün devam etti. Sekizinci günün ilk saatlerinde gökyüzünde simsiyah bir bulut gözüktü. Herkes koşarak bulutun altına gitmişti. Bu şekilde sıcaktan kurtulmaya çalışıyorlardı.

Fakat birden bulutlardan ateş yağmaya başladı. Hiç kimse bu ateşten kurtulamazdı. Kurtulamadılarda. İnkarcıların hepsi yanarak can verdi.
Hz. Şuayb Mekke'de ölümüne kadar peygamberlik görevine devam etti. Öldüğü vakit üçyüz yaşında idi.